Bir gün muhabbet sırasında “Çevrem çok geniştir ama arkadaşlarım azdır dostlarım ise bi’kaç tanedir.” şeklinde bir cümle kurmuşum. Etrafımda şaşkınlığa yol açan bu cümle benim için alelade bir söz değildi. Fakat o anda anlatılacak kadar da basit değildi. Eve gidip üzerinde biraz düşünüp, anlamlandırıp, örneklendirip anlatılması gerektiğini düşündüm. Ve şimdi karşınızdayım (somut olarak olmasa da) ve bugün bu konuda konuşmak istiyorum.

Bu konuyu 2’e ayırıp incelemek istiyorum. İlk olarak çevreden ben ne anlıyorum, benim için ne anlam ifade ediyor bundan bahsetmek istiyorum. Bence insanın çevresi daha önce tanıştığı insanlar, tanışmamış olsa da hakkında ortalama bilgi sahibi olduğu insanlar veya da en azından aynı payda da yerleşebileceği insanlardır. Bunu söyle düşünebiliriz: üniversitede okuyorsunuz (en azından ben okuyorum) ve bir sürü insanla beraber günümüzün çoğunu geçiriyorsunuz. İlk adımda ortalama bir kısmı ile tanışıyorsunuz. Bu tanıştığınız kisi sayısı size ve arkadas grubunuza göre değişebilir. İkinci adımda gelip geçerken veya arkadas ortamında gördüğünüz, muhabbette adı geçen veyahut da kendiliğinden bir tanınırlığa sahip kişiler vardır. Bu zamana kadar tanımamışsınız demek ki daha da konuşmayacaksınız demektir. Üstelik bunlarla tanışmanız resmiyetten öteye geçmez. Zaten sizin ile olabilecekleri en iyi durumdadırlar. Fazlasını beklememek gerek. Üçüncü adımda ise belirli organizasyonlarda, önemli zamanlarda veya sizin için anlam ifade eden herhangi bir zamanda ortak paydada bir kesebileceğiniz insanlar vardır. Bunlar bir nebze vardır ama bir o kadar da yoklardır aslında. Her zaman göremezsiniz veya görmezlikten gelirsiniz. Ama işiniz düştüğünde veya lazım olduklarında -kısa veya uzun zamanlı- bir birlikteliğiniz olur. Sonrasında eski halinize iade.

Bu üç adımda anlattığım insanların hepsi sizin hareketleriniz veya sözleriniz ile olumlu/olumsuz olarak etkileyebileceğiniz veya harekete geçirebileceğiniz insanlardır. Bir piramit olarak düşündüğümüzde hepsi seviye seviyedir. Bulundukları seviye ile elde edilen etki orantılıdır. Bunu bir deprem dalgasına benzetebiliriz. Merkez üssünden uzaklaştıkça etki ve güç gittikçe azalır, kontrolü merkezden bağımsız olmaya baslar. Depremin yer altındaki merkezi birinci asamadır. En yüksek etki orada gözükür. Depremin yüzeye ilk çıktığı yer ise depremin ikinci etkili olduğu yerdir. Deprem dalgalarının son ulaştığı nokta ise üçüncü asamadır. Depremin zaman zaman etkili olduğu yerdir. Etki bazen gözükmektedir. Ben çevreden bunları anlamaktayım.

Kanunun 2’nci kısmına gelince arkadas ve dost ayrımını yapacağım. Ardından bu kavramların benim için ne ifade ettiğinden bahsedeceğim. Yukarıda çevremden bahsederken ilk aşamada tanıştığınız insanları söylemiştim. Bu tanıştığımız insanlar da gene kendi içinde 3’e ayrılıyor. İlk atama minimum seviyede samimiyettir. Ben buna arkadaşlık öncesi tanışıklık evresi diyorum. Tanıştığınız insanları gördüğünüzde en azından bir selam verirsiniz, yeri gelirse yan yana oturursunuz bazen de çay-kahve filan içersiniz. Çoğu zaman adını bile unutmuş olabilirsiniz. Ama bunu hiç belli etmezsiniz. İkinci aşamada ortalama bir samimiyetiniz vardır. Ben buna sizin de bildiğiniz arkadaşlık diyorum. Vaktinizin yeterli bir kısmını beraberce geçirirsiniz. Beraber ders çalışılır, yemek yer ve de belki en önemlisi okul dışında da etkileşimde bulunuyorsunuz. gezmeye çıkarsınız, telefonda konuşursunuz, dertlerinizi paylaşır, zamanla bir ritim tutturursunuz. Bu ritim tutturduktan sonra bir kısır döngü gibi kendini tekrar etmeye baslar. Ta ki biri bu döngüden sıkılıp seviyeyi daha ileriye götürmek isteyene veya artık bitirmek isteyene kadar. Benim için ikisi de benzer şeyleri ifade etmektedir. Çünkü bu istek sizi geri dönüsü olmayan bir yola götürür. Ya hep ya hiç misali bir sonuç elde edersiniz. Ya sevginizi açar birlikteliğiniz başka bir aşamaya taşırsınız, ya da arkadaşlığınızı dostluk aşamasına taşırsınız. İkisi hem aynı yeri ifade eder hem de bir o kadar farklı yerleri. Belirgin bir sekilde iki yol da tercih edilebilir. Ama aynı seviyeyi ifade etmelerine rağmen birbirinin yerini tutamayacağı kesindir. Ben şimdilik dostluktan bahsetmek istiyorum. Dostluk benim için basit bir tabirle sınırların ve engellerin bir çoğunun kaldırılmasıdır. O kadar ki artık konuşmadan da anlaşabilir, birbirinizin yerine hissedebilir, üzülebilirsiniz. Hareketlerinizi değerlendirmeden uygulayabilirsiniz. Çünkü artık kendi benliğinizden biriyle berabersiniz dir. Aranızda artık “acaba?” ve “keşkeler yoktur. geçirdiğimiz zamanları süper ve süper üstü olarak adlandırırsınız. En önemlisi de birbirinize güvenin çok yüksektir. Çünkü artık karşı karşıya değil yan yanasındır.

Bu kadar anlatımdan sonra asıl cevaba ulaşmak üzereyim. Neden samimiyet seviyesi arttıkça sayısal olarak azalma oluyor. Bu ters orantının sebebi nedir ? Cevabı bir ekonomi teorisinden ibaret: “Arz ile talep ters orantılıdır.” Yani az olan şey daha çok makbuldür. Bütün insanlarla iyi anlasan herkese dostum diyen bir insanın düşündüğünüz zaman aklınıza gelen ilk kelimeler büyük ihtimal “samimiyetsiz” ve “yalaka” olacaktır. Evet her ne kadar bunu fark etmesek de bir çoğumuz bu durumu kötü buluruz. Ben buna bir sebep daha ekliyorum. Samimiyet arttıkça o kişiye ayırmamız gereken ilgi, alaka, zaman artmakta. Doğal olarak bu kadar fazla karsı edimimizin olduğu bir kişiden çok fazla olmasını istemeyiz. Bunu söyle örnekleyebiliriz. Çocuk sahibi olmak isteyen bir anne düşünün. 2–3 tane çocuğu olduğu zaman optimal sekilde onlarla ilgilenebilir ve bundan mutluluk duyabilir. Ama 6–7 gibi yüksek sayılara ve belki de daha üstüne çıkıldıkça artık ne ilginin paylaştırılabilmesi mümkün olabilmekte ne de bu durumdan mutluluk alınabilmektedir.

Durum tamamen bundan ibarettir sevgili arkadaşlar. Bir daha ki yazıda görene kadar güzel günler sizlerle olsun efendim. İyi günler.

NOT: Bu yazı daha önce şahsi medium.com adresimde yayımlanmıştır. Kişisel portfolyo oluşturmak adına şahsi sitemde yeniden yayımlama ihtiyacı hissettim.